13 Şubat 2013 Çarşamba

"Amaç Koruma Değil Kullanma"


Tabiat Kanunu İzleme Girişimi sözcüsü Özkara, yakında Meclis'te görüşülecek Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısı'nın koruma alanlarını "koruma" değil, "kullanıma açma" amacı taşıdığını söylüyor.


"Yasa, yüzölçümünün yüzde 15'ini koruma kapsamına alması gerekirken mevcut korunan yüzde 3-4'lük alanı da yatırıma açmayı öngörüyor."

Tabiat Kanunu İzleme Girişimi sözcüsü Hüsrev Özkara, "Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu" Tasarısı'nı böyle yorumladı.

Özkara, orman mühendisi, avukat, uzun yıllar Orman Bakanlığı bünyesinde Milli Parklar Şube Müdürlüğü dahil çeşitli bölümlerde yöneticilik yaptı.

Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne (AB) uyum sürecinde tabiatın ve biyolojik çeşitliliğin korunması için hazırladığı tasarının yakın bir zamanda Meclis'te onaylanması bekleniyor.

Mart 2011'de TBMM Çevre Komisyonu'nda kabul edilen tasarıya karşı 70 sivil toplum örgütünden oluşan Tabiat Kanunu İzleme Girişimi oluşturuldu.

"Yüzde 15'lik alan korumaya alınmalı"

Girişimin sözcüsü Özkara, kanun tasarısının korunan alanları "koruma" değil "kullanıma açma" amacı taşıdığını belirterek çeşitli yasalarla Türkiye'de 60 yılda korunmaya alınmış bölgelerin ortadan kaldırılmak istendiğini söyledi.

Özkara, Türkiye yüzölçümünün yaklaşık yüzde 3-4'lük koruma alanına sahip olduğunu bunun en az yüzde 15'e çıkması gerektiğini şöyle anlattı:

"Türkiye homojen bir ülke değil. Mesela Hollonda dümdüz bir arazi; ekosistemi farklı değil. Ama Türkiye, Avrupa, Asya ve Afrika'nın ortasında yer aldığı için ekosistemi her yerde farklılık gösteriyor; biyolojik çeşitlilik de ona göre oluşuyor. Bu yüzden koruma alanları en az yüzde 15'e çıkmalı."

"Üstün kamu yararı ile yatırımın önü açılıyor" 

Özkara 33 maddelik tasarı ile ilgili çekincelerini şöyle sıraladı:

* Tasarıda korunan alanların sınırlarının değiştirilebileceği, kısmen veya tamamen farklı statü kapsamına alınabileceği veya koruma kararlarının kaldırılabileceği belirtiliyor.

* Ekolojik etki değerlendirme ile ilgili bölümde, "üstün kamu yararı" ve "alternatif çözümlerin bulunmaması" ifadeleri son derece muğlâk ve suistimale açık. Halk sağlığı, milli güvenlik, çevreye yarar gerekçeleriyle sunulan üstün kamu yararına dayanarak bu alanlarda "madencilik, enerji, sanayi, tarım, turizm" gibi doğa üzerinde etkiye sahip birçok yatırımın önü açılabilir.

* Yani, "yeniden değerlendirme" yapılarak korunan herhangi bir alan "subjektif" ve "muğlak" gerekçelerle ortadan kaldırılabilecek. Yasalarla koruma altına alınan 60 yıllık birikim ortadan kaldırılacak.

"Katılımcılık ve tartışma yok"

* Kanunda konunun tarafları yok. Katılımcılık ilkesi çiğneniyor. Tasarının ilk halinde sivil toplum örgütlerini kısmen de olsa kapsayan kurullar tasarıdan çıkarıldı. Bu kadarına bile tahammül edilemedi. Bazı koruma alanlarının statüleri tabii ki değişebilir. Bu konu tartışılabilir.

* Mesela, Manyas Kuş Cenneti 64 hektar, oysa bir milli park bu kadar küçük olamaz.  Ama o zaman konuyla ilgili düzenleme yoktu. Şimdi bu alan yeniden değerlendirmeye alınabilir. Konunun tarafları ile konuşulur, gerekirse yanındaki tarihi yaşam merkezi ile birleştirilerek milli park değil de tabiatı koruma alanı olur. Bu da pozitif bir yaklaşım olur. Ancak bu yasada amaç korumak değil, mevcut haliyle kalsa tabiat daha iyi korunmuş olur.

"HES'lerin dayanağı Milli Parklar Kanunu kalkacak"

* Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunundaki doğal sit alanları Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Orman ve Su İşleri Bakanlığı'na devredilecek. Milli Parklar Kanunu, bu tasarı ile ortadan kalkacak. Sayıları hızla artan hidroelektirk santrallere (HES) karşı açılan davalarda Milli Parklar Kanunu önemli bir dayanak, bu ortadan kalkacak.

* Tasarıya karşı tepkinizi dile getirmek için tıklayınız.

Kaynak: Bianet